• Bize Ulaşın
  • 0532 445 47 64
  • evrenaksoy@inspira-tr.com
“Alamet-i Farika”

Dedim ya daha önce, burada okuyacaklarınız başka kitaplardan alınma değil, yani başka yerde yok. Bunu da göz önünde bulundurarak başlayalım MARKA konusuna. Tabi ki ilk soru “nedir marka”? Merak etmeyin açın kitaplarınızı, sözlüklerinizi bulursunuz anlamını. Size anlatacak değilim burada kitaplarda yazanı.

Etimolojiye meraklı olduğumu bilenler bilir. Kelimelerin nereden geldiği öğretisidir. Örneğin meşhur poğaçamız nereden gelmiştir? İtalyanların ünlü focaccia’sı bizim Osmanlı’ya Venediklilerden hediyedir poğaça olarak. İyi de o zamanlar Osmanlı dediğiniz neredeyse tüm dünya. Şimdi tartışıp duruyor Macarlar “pogacsa” bizim, Bulgarlar ise “pogacha” bizim diye. Gelelim marka kelimesine. İtalyanca “marca” iz demektir. Yani eski hocalarımızın söylediği alamet-i farika demektir. Türkçeye poğaça gibi İtalyanca’dan girmiştir.

Şimdi çok bilenler istedikleri kadar marka tartışadursunlar bana göre marka sadece müşterinin yaşadığı tecrübedir. Dizin 100 kişi sorun bir markayı, farklı farklı cevaplar alırsınız birine iyi diğerine kötüdür o marka. Dünyanın en muhteşem markası olarak bildiğiniz markaların bile nefret edenleri vardır. Tecrübeleri hele hele ilk tecrübeleri kötüyse ağzıyla kuş tutsa o marka bir daha kazanamaz onu geri, tabi genel kitle memnunsa o marka iyidir.

Bahsettiğim rekabetin hızla ve korkunç yaşandığı sektörler içindir. Ülkemizde de örnekleri olan doğalgaz, elektrik hatta telekomünikasyon gibi eski/yeni devlet tekelleri istedikleri kadar biz iyi markayız desinler, beni inandıramazlar. İnternet sağlayıcım çok kötü bir marka ben hiç sevmiyorum diyor bir vatandaş, eee, sonuç? Elinde 100 TL faturası, bağıra çağıra ödüyor. Ne yapsın alternatifi yok, varsa da öbürleri de ondan alıyor. Peki ne oldu marka konusuna? Badem oldu. Ülkemizde sonra çıkıp bağırırlar, çok değerli markayız, şöyleyiz, böyleyiz diye, gidip müşteri tecrübelerini bir araştırsalar çıkar şeceresi markanın, biz ne haldeymişiz meğer derler, ama cesaret işidir bununla yüzleşmek. Uzun vadeli başarı için ise vazgeçilmezdir.

Bildiğim kadarıyla (kesin bilgi yok) M.Ö. 2000 yıllarında Mısırlılar çiftlik hayvanlarını damgalayarak markalarını yaratmışlardır. Türk toplumuna ise bakır ustalarının yaptıkları eşyalara isimlerini kazımaları ya da halı dokumacıların kendi isimlerini halının altına işlemeleriyle girmiştir MARKA konsepti.

Velhasıl-ı kelam derler eskiler, yani özet olarak; marka benim için müşteri tecrübesidir. Tecrübe nedir derseniz. Akılda tutulan yerdir. Bir marka tecrübesi mantıksal ya da duygusal olabilir. Tadı nasıl, sesi nasıl, rengi hoşunuza gitti mi sorularına verdiğiniz cevaplar mantıksaldır ve açıkçası çoğu marka yöneticisi için belli bir seviye altın inmedikçe çok da önemli değildir. Esas olan duygusal tecrübedir. Size nasıl hissettiriyor sorusuna verdiğiniz cevaplardır. İşte bu konuda pozitif bir cevabın değeri ölçülemez. Dünyanın en ünlü motosiklet markalarından birini teknoloji olarak incelediğinizde uzmansanız pozitif tek bir şey bile söyleyemezsiniz. Ne hızlıdır, ne motoru gelişmiştir ne de herhangi bir teknolojik üstünlüğü vardır. Ancak aynı markanın çılgınlık ve fanatiklik boyutuna gelmiş markayı yaşam tarzı haline getirmiş kullanıcılarına bakınca bunun hiçbir önemi olmadığı aşikardır. O markanın yıllık raporlarından birinde açıkça “Eski ve başarılı markamızın altında yatan sır insanlara ürün veya hizmetten çok bir tecrübe vermemizdir” yazmaktadır.

Dilerim ki 2013 hepimiz için muhteşem bir yıl olsun. Sizin için ise bir çıt daha iyi olsun.

Sağlıkla kalın.